2 Eylül 2010 Perşembe

portakal çiçeği kokulu heyecanlarım

hastalıklıyız bazen.

bazen korkuyoruz, bazen coşuyoruz, bazen ağlıyoruz.
ve bazen seviyoruz.
hep onunla.

hep o'na.

kaybetmek istemediğimiz tek varlığımız oluyor o.
sanki elimizde tuttuğumuz bir kelebek. fazla sıksak ölecek, elimizi açsak uçup gidecek.

****

-ah bir bilsen ne çok özlüyorum onu! dedi.
içim cız etti.
incecik bir kan sızmaya başladı ruhumdan, parmak uçlarımdan tuttuğum sigaraya.

bana, kendisine hastalıklı bir şekilde aşık olan bana anlatıyordu bunu.

ödediğim kefaretti bu.
benim seçimimdi.

onu suçlayamazdım. kabullenmiştim ben o bir başkasını. duygularımı bastırmaya çalışıyordum.
fakat aşk...

aşk asla bastırılmaya gelmez. kabuğunu parçalar gerektiğinde.
gerektiğinde incitir, kanatır. fakat yine de özgürleşir.

-çok özledim onu. acaba nasıldır şimdi? şarjını da götürmeyi unutmuş salak. dedi. anlattı gülümseyerek.

-banane onun nasıl olduğundan! hala göremiyor musun halimi! diye bağırdım. sesim çıkmadı. farketmedim dudaklarımdan dökülen kelimeleri, ve onların anlamsızlığını:
-iyidir yahu merak etme.

ne dediğimin farkında dahi değildim.

ben aslında hiç olmadım. ve hep "değil"dim.

****

bir kelebek gördüm ben bundan birkaç ay önce.
aşık oldum.

güzeldi.
hayır, hayır.
çok güzeldi!

avucumda taşıdım onu aylar boyu.
fısıldadım ona.

bana inanmadılar.
aşkıma inanmadılar.

fısıldadım.
umursamadım.
kim umursardı ki zaten?

onu kalbime en yakın yerde taşıdım.
sevdim ben onu.
değer verdim.
her şeyim yaptım.

fısıldadım ona.
"seni seviyorum!" dedim.

kanat çırptı.
kaçmaya çalıştı.

bırakmadım.

****

-bir kaç seneye ne olacağı hiçbir şey olmaz. bakarsın farklı bir sıfatla karşılaşırız. dedi hınzır bir gülümsemeyle.

-neden gidiyorsun ki? gitmesen olmaz mıydı? dedim. sesim çıkmadı yine. mekanikleşen hareketlerimdeki farklılığı sezmemişti hala. aklı başında değil gibiydi. anlamadı.

gülümsedi bana.

farkında olmadan en albenili gülümsesini bahşetti.
çok güzeldi, çok kendine güveni vardı. çok kusursuzdu.
çoktu.
tadını çıkardım.

-iyi ki yanımdasın dost! dedi.
diyemedim.
gülümseyemedim bile.
sigaramı içtim sessizce.
ve kalkıp gittim ordan.

bir daha geri dönmeyecekmişcesine.

****

kelebeğe zarar verdiğimi gördüm.
ağladım.

gözyalarımla besledim onu bir süre.

umrunda olmadı.

sonra o da bana fısıldadı.
bana inanmadığını fısıldadı.

tekrar ağladım.

çıkıp gitmek istediğini söyledi.
peki dedim.

ve onu ait olduğu yere, doğaya bıraktım.

****

hastalıklıyız bazen.

bazen korkuyoruz, bazen coşuyoruz, bazen ağlıyoruz.
ve bazen seviyoruz.
hep onunla.

hep o'na.

o olmasa da seviyoruz.
o olmasa da aşkımızı yaşatıyoruz.

fakat düşündüğümüz şey hiç değişmiyor:
"iyi ki onu tanımışım!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder