29 Ağustos 2010 Pazar

kuşkusuz aşk

sonbaharın ilk günlerini hep sevdiğimi sanmıştım.
bundan bir yıl öncesine dek severdim de.

şimdi sonbahar, bana asla gerçekleşmeyecek hayallerimin kalıntısı gibi geliyor gözüme.
çirkin, yaşlanmış ve yorulmuş bir bedene hapsetmek o yaprakların ritmini..

sonbaharı severdim ben.
hem benim sonbahar renkli kabanım da vardı. yakışırdı ağaçlara.
o kabanla kendimi mavi tuna gibi hissederdim.
oysa maviliğini kaybetmiş, buharlaşmış bir göl kadar "yok" idim.

****

yokluğuyla yaşamaya çalışıyordum.
hani o hiç olmayışınızın verdiği bi ağırlık vardır.
onu taşımaya çalışıyordum.

-ben çok mu kötüyüm? dedi.
-nasıl yani?

durup dururken, tamamiyle farklı bir konu üzerinde konuşuyorken bir dakika önce, böyle sorular sorup şaşırtırdı insanı.

-birilerinin arkadaşı olamayacak kadar kötü müyüm? dedi.
haydaa.
bu nerden çıktı?
+hayır değilsin. seni pohpohlamayacağım. kısa ve net olarak söylüyorum. hayır. dedim.

düşüncelerimin önemli olduğunu bilirdim. sanki rahatlamıştı bu sözlerimden sonra.

-etrafımdaki herkesi kaybettim. seni dahi.. dedi.

başımı kaldıramadım.
utancımdan, sinirimden değil.

gözyaşlarımı görmesini istemediğimden.

-evet, sanırım kaybettin beni. dedim.

sözlerim kanatlanamadı. ona uçmaya çalışırken kırıldı, parçalandı zeminde.
duymasını istemedim gerçekleri..

****

sonbaharda arap şükrü çok güzeldir.
curcuna olmaz her zamanki gibi. asıl insanları kalmıştır oranın. asıl müşterileri.

gittim. oturdum bir masaya. açtırdım bir küçük.
bir bahar akşamı çaldı seni düşünürken.

gülümsedim.
kaderime gülümsedim sanki o an.

yokluğuna da bir kadeh doldurdum.
senin şerefine kadeh kaldırdık.
sensizliğe.
ve senin bir daha hiç olmayacağın gerçeğine.

****

-unutlmak benim kaderimde var. biliyorum, sen de unutacaksın. dedim.

kızdı.

eskiden olsa üzülürdüm. çok üzülürdüm kızdırdım diye onu.
şimdi ise pek umursamıyorum.
evet.
umursamıyorum.

-evet, seni unuttuğum için konuşuyoruz şu anda değil mi? dedi.
saçmaladığının farkında değildi.

-hep sevdim ben. şu beş yıl boyunca dostum dediğim insanların sayısını hatırlamıyorum bile. kim kaldı geriye yalnızlıktan başka? dedim.

halimden anlamadı yine. anlayacak gibi değildi.

-boşver. dedim.
yine sarıldım yalnızlığa, eski dosta.
bir de, peşimi hiç bırakmayacak olan, ve esasında kendisine aşık olduğum "aşk"a.

****

kuşkusuz aşk, aşk kuşkusuz!
odur saran yüreği coşku
her bakışta yaratılan o yaman duygu.
ruhun sıyrılıp karanlıktan
sevgilinin göklerine yükselişi.
yasemin dallarından kayarak yüreğin en genç saatlerinde titreyişi.
ve ölümden zerre kadar sakınmayışı!
aşk, kuşkusuz akştır o!
soluklanarak düş gücünün doruklarında
içilen yaşam suyu
ölümsüzlüğün zehirli fısıltılarında
ve sevgilinin öptüğü aslında
kuşkusuz aşk, aşktır kuşkusuz.
ancak yüreği öpülürse,
öpülürse yüreği duyulur sesi
ruhun gizli sularında
sessizce uyuyan derinlerde
aşk, kuşkusuz aşktır o!
çıplak bir iltifatın en latif
kıvrımlarında
harikulade,saf ve zarif
bana soucak olursanız tuhaf ve naif
en olmazın oluru, kıyametin neşesi
aşk, aşktır o, tanırsınız eninde sonunda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder