insanın içinin sıkılması çok garip.
yani, ne yapacağını bilmiyor o an.
bir süre sonra sigara da çare olmuyor ona.
düşünüyor insan.
soru soruyor kendine.
hoş değil ayak izlerini tekrardan takip etmek, kendini yeniden aynı yerde bulmak.
bu esasında kuyruğunu yiyen yılan gibi.
diyorum ki..
diyorum ki kaza bela odtüye gitmeseydim nolurdu..
yollarımız kesişir miydi yine?
ayak izlerini tekrar takip etmek hoş değil. kendini aynı yerde bulmak.
tıpkı kuyruğunu yiyen yılan gibi.
pişmanlıklardan feyz almak gerek.
ne kadar da kolay değil mi söylemek bunu.
öğüt vermek kolaydır azizem. iş onu uygulamakta.
ha tabi bir de kelin merhemi olsa kendine sürer olayı var..
ben kendimi toparlayamamışım, hala köşe bucak kaçıyorum insanlardan.
sen mi benim sözümü dinleyeceksin?
üzücü bir şey tabi bu.
bu kadar sakinlikle kendine acıması insanın.
aynaya baktığında gördüğü yüzün kendine yabancı gelmesi.
bu insanın kendini tanımamasından dile gelmiyor.
tam tersine, insanın kendini tanımasıdır aynaya baktığında çarpıklıklarını görebilmesi.
gölgelere sığınarak yaralarını kendini gizlermiş ya o ünlü şair..
ben onu bile beceremiyorum.
bu belki biraz itiraf gibi oldu. lakin katlanırsın artık.
yani evet, tam şu an kendime acıyorum.
zavallılığımı görüp acıyorum.
içsesimin elindekileri "görüp", "arttırıyorum" hatta.
kendimi sorguluyorum.
içim sıkılıyor.
bu sefer, hiçkimseyle aynı kaderi paylaşmıyorum. geceye fısıldıyorum içim sıkılıyor diye.
yalnızım.
yani bazı insanların mizacıdır yalnızlık. kader gibi bişi. alışmak gerekiyor. alışıyorsun zaten. öyle ya da böyle.
diyorum ya, beni gerçekten seven bir insan vardı.
yani "hayatım" kelimesini gerçekten içten söyleyen tek insan.
o yüzden içim cız ediyor.
annem hep derdi, insan kendi dengiyle arkadaşlık etmeli, kendisini başkalarıyla mukayese etmeli.
lakin benim annem insan egosunu katmıyor hesaba.
insan sevilmek istiyor.
insan sevgilinin gözlerine bakıp dünyanın o en kutsal iki kelimesini söylemek istiyor.
bu arada, ne de dağınık bir yazı oldu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder