Usulca yürüyordu boş yolda.. Tek başına, bütün yaşanmışlıkları düşünüyordu şimdi. Ve kulaklarında kendi sesinin yankıları: "ben sevmeyi beceremedim, belki de sevilmeyi" Ve düşündü tekrar: "benim, sevmeye engel ve asla evcilleştiremeyeceğim acılarım var. Kapanmamış yaralar.. ya da kapansa bile izinin asla geçmeyeceği yaralar"
Nereye gittiğini kendisi bile bilmiyordu. Sanki o ayaklarına değil de,yollar ona emir veriyormuş gibi bir his vardı. Uzun zamandır bunu yaşamamıştı. Ne kadar da güzel bir duyguydu.
Yürüdü saatlerce.. aklındaki tek şey 'o'nun gitmeden önce söylediği sözlerdi. Haklıydı evet, o asla sevilmeyi becerememişti. Asla aşık olamamıştı. Ama bir an "hangi aşk?" diye söylendi içinden. Bir romandan esinlendiği gibi o da binlerce çeşit aşk olduğuna inanan insanlardandı. Ona göre şu an hissettikleri de bir çeşit aşktı, fakat karşındaki zavallı onu anlayamamıştı.
Eğer çok duygusal biriyseniz yaşadıklarınız sizi normalden çok daha fazla etki altında bırakır. Üzerinden ne kadar zaman geçse bile unutamayacağınız şeyler vardır. O bunları çok yaşamıştı. Çok acı çekmişti. Aslında bu acılar sayesinde olgunlaşabilmişti. Bir bakıma, bu yaşadıklarından dolayı aşka ve sevgiye olan bakış açısı değişmişti. Ona göre binlerce aşk çeşidi vardı, fakat sevgiyi sınıflandıramazdınız. Zira sevgi ya vardır, ya yoktur.
Yürürken acı acı mırıldandı tekrar:
-Asla sevildiğimi hissedemedim, bu gidişle de zor halim.. dedi.
Son on yıldır, çok sıkıldığında en çok yaptığı şeyi yaptı, cebinden sigara paketini çıkardı. Parasızlıktan aldığı ucuz sigarayı yaktı ve ilk nefesini içine çekti. Ve bıraktı kendini, bıraktı ki zehir vücudunda daha rahat yayılabilsin, kafasını dağıtabilsin birazcık da olsa..
Yürüdü.. yaptığı tek şey yürümek ve düştüğü düşünce kuyusundan tırmanarak çıkmaya çalışmak oldu.
Ne kadar zaman geçtiğini kendisi bile bilmiyordu. Muhtemelen bir saattir yürüyürdu. Yorulduğunu hissetti.
Üşüdüğünü..
Tanıdık mekanlar, tanıdık sokaklar..
Kendini birden bire aşina olduğu bir parkta buldu. Oturdu, cebinden tekrar bir sigara aldı ve ısınmaya başladı gecenin soğuğunda.
Kendini kandırdığının farkındaydı. Yürümek asla ona iyi gelmemişti. "üstelik bu lanet olası ayakkabılar da sıktı ayağımı, boşu boşuna yürüdüm o kadar" diye düşündü. Sessizce birkaç küfür etti. Ve aniden karşıdan bir silüetin yaklaştığını gördü:
-Muhtemelen hayâl görüyorum. Seni burda bulmayı hiç beklemezdim Murat. dedi karanlıktaki kadın sesi.
O sessizce homurdanmakla yetindi.
-Efendim anlamadım? Yoksa burdan bir an önce çekip gitmek istediğini mi söyledin? dedi yine o lanet ses.
-Hayır hanımefendi yanlış duydunuz. Burdan bir an önce çekip gitmenizi istediğimi söyledim. dedi. içinden bir anda nefret dalgası yükseldi. Ne demeye buraya kadar kalkıp gelmişti Dilek?!
-Güldürme beni koca adam. Benden nefret ediyormuş gibi konuşmalarına inanacağımı bekleme!
-Kanma zaten. Sadece çık git başımdan! dedi Murat.
Sıkıldı.. canı hakikaten sıkıldı bu konuşmaya. "oysa o onu pohpohlamama o kadar çok alışıktı ki.." diye düşündü Murat.
Bu onun tarzı değildi zaten. Dilek gecenin bir yarısında onu görmek için taa buralara gelecek ve hala aynı ilgiyi bekleyecek öyle mi? Bu kız gerçekten problemli olmalıydı.
Fakat Dilek'i buraya çeken bir şey olmalıydı. Bu kesindi. Vicdan azabı? Yok,yok. Onda o duygunun olmadığını birkaç gün önce öğrenmişti zaten.
Acaba söylemek istediği neydi?
Sessizlik uzadı. O da düşüncelere dalmış gibiydi. Belki bininci kez onun ne kadar güzel olduğunu düşündü Murat. kumral saçlar, hem de fazlasıyla.. Ela gözler, kusursuz bir yüz.. Ve insanın içine işleyen o umursamaz tebessüm..
Kendisine şaşırmadı ben bu insanı nasıl sevebildim diye. Cazibesine kapılmamak imkansızdı. Gülüşü ve o masum bakışlarıyla ilk günden hayran kalmıştı ona. Zaten aksinin gerçekleşmesi imkansızdı.
-Ne istiyorsun Dilek?
Hala sessizlik.. ve onu aniden bölen bir damla gözyaşı..
Ardından da derin bir iç çekiş..
-Dilek, sana bir şey sor-
-Sus artık!
Gecenin bir yarısı gelip onu araması onun tarzı değildi.
Ama bu, onun tarzıydı.
Ne olduğu anlamadan onun elini kendi ellerinde hissetti. Burnunun akmasını duyuyordu.
Nefes alış verişlerini duyabiliyordu.
"hayır bu kadarı çok fazla. Onun elini tutmayacağım!" diye düşündü içinden saniyeler boyunca.
Görünen o ki elleri emirlerine uymuyordu.
Zaten ağlaması onu çok kötü yapmıştı. Dudak bükmesine ve damla damla gözyaşlarına alışık değildi. O hep neşeliydi, hep güleçti..
"Hayır, lanet olsun sana! Aptal kadın, neden buraya geldin! Birkaç damla gözyaşında gidişini unutturabileceğini mi? Yoksa seni seviyorum deyip herşeyin eski haline mi gelmesini bekliyorsun?" dedi iç sesi Murat'a. Fakat o biliyordu bu düşüncelerin yalan olduğunu..
-Sen gittikten sonra çok düşündüm Murat. ve inanır mısın tıpkı az önceki gibi ağladım saatlerce. Anladım benim için ne kadar değerli olduğunu.("ah hayır buna nasıl direnç gösterebilirim") Ve aşk üzerine söylediklerini düşündüm. Haklısın. Senin hislerin de bir çeşit aşk. Benim seni sevmem de aşk.. Gitme nolur! Lütfen gitme! Boşluğunu doldurabileceğimi sanmıyorum. Hayatım boyunca pişmanlık duyacağım bir hata da yapmak istemiyorum. Biliyorum saçmaladım. Ama sen hep demez miydin saçmalıkların senin özündür diye? işte özümü yarattım ben de! Dedi ve tekrar sustu..
Sessizlik..
Ve hayakırıklığı..
Dilek'in hemen cevap beklediğini biliyordu o. Bu sessizliğin onu çıldırttığını da biliyordu.
Yüzünde hafif bir tebessümle Uludağ'ın eteklerine baktı. Işık demetini gördü. "keşke zirvede tek başıma olup deliler gibi bağırabilseydim." diye mırıldandı..
Düşündü.. cebinden bir sigara daha çıkarıp yaktı. Sol eli hala onun ellerindeydi.
Düşündü.. sigarası bitti ve söz sırası ona geldi. Asla iyi bir konuşmacı değildi böyle durumlarda. Zaten konuşmadı da.
"Hayır, yapmamalıyım! Elini tutmamalıyım! Kendimle çelişmemeliyim! Ama, ne var ki gururumu zorlasam? Hayır, kanmamalıyım!"
Usulca sokulup onu öptü. Ve dudaklarından,sonradan çok pişman olacağını hissettiği iki kelime döküldü:
-Seni seviyorum.
Hala kendine söz geçiremiyordu.
Ve hala, onu deli gibi seviyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder