-kar topuyla vurdun beni, kar yaktı yüzümü. bekledim, bana bakmaya gelmedin. kaçtım, yatağıma gelim, rüyalara dalmak üzereyken tuttun belimden, gözlerimden kar yanağına baktın.
+kar yağdırdın saçlarıma. dur dedin, durdu beyazlar. sus dedin, mızmızlanmadan hisset beni dedin, yanaklarının kızarıklığını yanağımda hissettim. bak dedin bana, ne görüyorsun bu yaşlı yüzde dedin. kendimi dedim. sustun, cevap veremedin.
-sıcak şimdi burası, ellerim kalbinde. gözlerim baktığın yerde. unuttuğun kokusu saçlarımın yakında, üşüyen kirpiklerime sarıl ki gözyaşlarım sensiz akmasın.
+soğuk şimdi kalbim, ısıtılmayı bekleyen ufacık bir kedi gibi, sevgine muhtaç. gözlerim gözlerinde, ellerim dudaklarında, sadece sus ve bana bak diyor. kaybettiğim mutluluğu kazanmışken tekrar, alma bende diyor sana, hayranlıkla.
-dudaklarımın gülümseyen kıvrımı, değerim olan adam, mutlu ol ki rüyalarım mavi olsun, ellerin dudağımdayken uyumalısın, sarıp sarmalayıp rüyalara göndermelisin beni.
+dudaklarımdaki heyecan, gözlerimdeki ışıltı. mutluluğun tanımı ve yegane anlamı. sarıp sarmaladım seni sevgimle. gözlerinin perdesi aralansın, rüyalarında beni gör diye. susuzluğumun çaresi, vücudumda dolaşan kan; rüyalarının bekçisiyim, uykusuzum, sen rahat uyuyabilesin diye...
23 Aralık 2010 Perşembe
22 Aralık 2010 Çarşamba
seni kimler aldı
Kan var bütün kelimelerin altında. Taşıyamadığım, sırtımda ağırlık yapan her şey, seni bana hatırlatır sevgili.
Ettiğim sitemlerdeki sevgiyi sen anlarsın. Anlarsın yüreğimdeki ağırlığı, çöken sisin beni benden alıp götürdüğünü.
Yokluğun muydu bunca zamandır dans ettiğim? Yoksa hiç bilmediğim, aslında kendim gibi tanıdığım sen miydin bana yaşamı aşılayan?
Gözyaşlarım bir cam şişede, seni bekler , seni zikreder. Bilmezsin aslında ne kadar değersiz olduğunu o birkaç damlanın. Görüleni büyütmemek gerekir bazen.
Alnımdan damlayan ter gibi tuzlu, eksi bilmem kaç derece soğukmuşçasına buz gibi hayallerim. Siyah, sonu gelmeyen, kalitesiz bir film gibi. Başrolde ben, figüranlarım bir kurşun kalem, bir kağıt ve sigaram. Kapalı gişe oynuyorum, tek konuğum ise yokluğun.
Beni unutma diye haykıran gözlerim, artık başa çıkamadığım depresif hallerim var. Sensizlikte yitirdiğim bir çok şeyin yanında, en üzücü olanı gülümsememin bana yabancılaşması.
Hatalarla dolu bir on yıl.
sigaramın dumanını üflerken gecenin sessizliğine seni düşünmeden geçirdiğim on yıl.
Şimdi ise geriye kalan birkaç tel beyaz saç ve durmadan dönüp duran bir cümle:
Seni kimler aldı?
Ettiğim sitemlerdeki sevgiyi sen anlarsın. Anlarsın yüreğimdeki ağırlığı, çöken sisin beni benden alıp götürdüğünü.
Yokluğun muydu bunca zamandır dans ettiğim? Yoksa hiç bilmediğim, aslında kendim gibi tanıdığım sen miydin bana yaşamı aşılayan?
Gözyaşlarım bir cam şişede, seni bekler , seni zikreder. Bilmezsin aslında ne kadar değersiz olduğunu o birkaç damlanın. Görüleni büyütmemek gerekir bazen.
Alnımdan damlayan ter gibi tuzlu, eksi bilmem kaç derece soğukmuşçasına buz gibi hayallerim. Siyah, sonu gelmeyen, kalitesiz bir film gibi. Başrolde ben, figüranlarım bir kurşun kalem, bir kağıt ve sigaram. Kapalı gişe oynuyorum, tek konuğum ise yokluğun.
Beni unutma diye haykıran gözlerim, artık başa çıkamadığım depresif hallerim var. Sensizlikte yitirdiğim bir çok şeyin yanında, en üzücü olanı gülümsememin bana yabancılaşması.
Hatalarla dolu bir on yıl.
sigaramın dumanını üflerken gecenin sessizliğine seni düşünmeden geçirdiğim on yıl.
Şimdi ise geriye kalan birkaç tel beyaz saç ve durmadan dönüp duran bir cümle:
Seni kimler aldı?
20 Aralık 2010 Pazartesi
hayatımda biri yok birinde hayatım var
-bir insan ne zaman yaşlanır diye sordu bana. baktı gözlerimin içine. gözlerimi kaçırdım, bakamadım.
ellerime baktım. kırışmıştı. solmuştu ve güçsüzleşmişti.
+ne zaman yaşlandım ben? dedim. ellerimdeydi gözlerim. gözlerimi ayıramadım ellerimden.
ellerimden tuttu. gençliğini bana verdi. huzurunu, mutluluğu ve yaşamı. ellerimdeki pürüzler kayboldu, yok oldu.
onu bir daha sevdim.
sevdim.
****
kar yağdı bu gece buraya. sessiz ve dingin bir şekilde. geçtim penceremin karşısına, sustum. susarak izledim düzensizlikteki düzeni. kendime sormaya başladım. hep sordum. cevaplarını alamadım. sordum.
sen bir korkaksın dedi içim bana. korkak bir yalnızsın dedi. kendi hayatın bile yok, etrafındakilerin hayatına tutunup onlarla yaşamaya çalışıyorsun dedi. asıl iş de, asıl dostluk da o değil midir, asıl sevgi o değil midir diye sordum. bu sefer o sustu.
elimdeki kahvenin sıcaklığı yetmemeye başlayınca ceplerime soktum ellerimi. soğuktu. üşümüştüm. ben aslında hep bir şekilde üşüyordum ve hep uzaktan seyredilen, üşüyüp üşümediği merak edilmeyen figüran oluyordum.
konuşmadım.
karın yağışını seyrettim.
sustum.
****
uykusunda seyrediyorum onu. öyle huzurlu ki. o hep huzurlu. burnunu kaşıyor sağ eliyle, istemsizce. sanki birisi onu gıdıklamış gibi.
kalkamıyorum yerimden. önümde dünyanın en güzel varlığı, sahnede, ve bana özel tek kişilik oyununu sergiliyor. tüm maharetini gösteriyor, hem de istemsizce.
o kadar doğal, o kadar sahici ve o kadar güzel ki.
saçları güzel yüzünü örtmesin diye hafifçe elimle düzeltiyorum. ruhu bile duymuyor. kirpikleri oynuyor o an, rüya görüyor diye düşünüyorum. acaba hayal dünyasındaki filmde benim rolüm ne diye düşünüyorum gözlerini oynatınca.
boşver diyorum. ne önemi var?
****
cevabı olmayan soruları sormakta üstüme yoktur. ne olursa olsun en aptalca soruyu sorup en büyük olayı çıkartabiliyorum.
ben aslında kendimi sevmiyorum. hayır hayır, aslında seviyorum. anlamsızca benden önde giden göbeğimden hoşlanıyorum. saçımdan, sakalımdan hoşlanıyorum. hoşuma gidiyor. sadece..
sadece kendime önem vermekten hoşlanmıyorum. belki de kendimden korkuyorum. ufak bir ilgi alakayla dünyadaki en büyük narsiste dönüşeceğimden korkuyorum. zira insanoğlu dengesiz, insanoğlu kibirli.
****
gidişimden birkaç ay sonra görüyorum onu. gözlerinin feri sönmüş. eski neşesini yitmiş, kahkahaları kadeh gibi çınlamıyor artık. yorulmuş, fazlasıyla. kendisi de farkında yorulduğunun. ama yapamıyor. kendisinin deyimiyle ellerinde pranga, ayakları birbirine bağlanmış, nehir nereye götürürse oraya sürükleniyor.
çoğu zaman hangi kıyıda olduğunu da bilmiyor kendisi. sadece nefes alıyor, hiçbir şeye inanmadan, hiç kimseyi sevmeden ve hiçbir şeyi umursamadan. o aslında bu. şu an olduğu, kendisi. ruhundaki asiliğin kendisi de farkında. hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin kendisini engelleyemeyeceğinin farkında. sadece yorgun. çok yorgun.
saçları hala aynı. gece karası. sadece daha bakımsız. kendisine önem vermiyor. o da benim gibi. ne yaptığını bilmediğinden, kendisiyle tanışmak isteyen insanlara tamah gösteriyor. bu o değil. asla.
aslında olmadığı biri olmaya zorlanmak, insan için en zor olan şey. en zor ve en nefret büyüten şey. içten içe nefret ediyor o. elinden gelse duvarları yumruklayarak parçalayacak, haykıracak ve kendisine susmasını söyleyen ilk insanı öldürecek.
çünkü korkuyor, çünkü sevdiğini sanıyor, çünkü o bir aptal.
gözlerinin feri gitmiş, ama o bu haliyle bile güzel, bu haliyle bile çekici. çünkü bu onun doğası.
****
güne gözbebeklerini açtığında ilk, bırak ben yanında olayım. seninle aynı havayı soluyayım, seni soluyayım. ismini ünleyeyim neşeyle, seveyim seni, parçam ol, canım ol, her şeyim ol! yeter ki ol!
****
hayatımda biri yok. hiç olmadı ve olmayacak da. ben hep hayatımı birine verdim, o biri aldı bir parçamı, ve bir daha hiç geri getirmedi. aynı onun gibi. aynı senin gibi. aynı başkalarının yapacağı gibi.
parçalandı, kırıldı ve bir daha hiç "ol"madı.
ellerime baktım. kırışmıştı. solmuştu ve güçsüzleşmişti.
+ne zaman yaşlandım ben? dedim. ellerimdeydi gözlerim. gözlerimi ayıramadım ellerimden.
ellerimden tuttu. gençliğini bana verdi. huzurunu, mutluluğu ve yaşamı. ellerimdeki pürüzler kayboldu, yok oldu.
onu bir daha sevdim.
sevdim.
****
kar yağdı bu gece buraya. sessiz ve dingin bir şekilde. geçtim penceremin karşısına, sustum. susarak izledim düzensizlikteki düzeni. kendime sormaya başladım. hep sordum. cevaplarını alamadım. sordum.
sen bir korkaksın dedi içim bana. korkak bir yalnızsın dedi. kendi hayatın bile yok, etrafındakilerin hayatına tutunup onlarla yaşamaya çalışıyorsun dedi. asıl iş de, asıl dostluk da o değil midir, asıl sevgi o değil midir diye sordum. bu sefer o sustu.
elimdeki kahvenin sıcaklığı yetmemeye başlayınca ceplerime soktum ellerimi. soğuktu. üşümüştüm. ben aslında hep bir şekilde üşüyordum ve hep uzaktan seyredilen, üşüyüp üşümediği merak edilmeyen figüran oluyordum.
konuşmadım.
karın yağışını seyrettim.
sustum.
****
uykusunda seyrediyorum onu. öyle huzurlu ki. o hep huzurlu. burnunu kaşıyor sağ eliyle, istemsizce. sanki birisi onu gıdıklamış gibi.
kalkamıyorum yerimden. önümde dünyanın en güzel varlığı, sahnede, ve bana özel tek kişilik oyununu sergiliyor. tüm maharetini gösteriyor, hem de istemsizce.
o kadar doğal, o kadar sahici ve o kadar güzel ki.
saçları güzel yüzünü örtmesin diye hafifçe elimle düzeltiyorum. ruhu bile duymuyor. kirpikleri oynuyor o an, rüya görüyor diye düşünüyorum. acaba hayal dünyasındaki filmde benim rolüm ne diye düşünüyorum gözlerini oynatınca.
boşver diyorum. ne önemi var?
****
cevabı olmayan soruları sormakta üstüme yoktur. ne olursa olsun en aptalca soruyu sorup en büyük olayı çıkartabiliyorum.
ben aslında kendimi sevmiyorum. hayır hayır, aslında seviyorum. anlamsızca benden önde giden göbeğimden hoşlanıyorum. saçımdan, sakalımdan hoşlanıyorum. hoşuma gidiyor. sadece..
sadece kendime önem vermekten hoşlanmıyorum. belki de kendimden korkuyorum. ufak bir ilgi alakayla dünyadaki en büyük narsiste dönüşeceğimden korkuyorum. zira insanoğlu dengesiz, insanoğlu kibirli.
****
gidişimden birkaç ay sonra görüyorum onu. gözlerinin feri sönmüş. eski neşesini yitmiş, kahkahaları kadeh gibi çınlamıyor artık. yorulmuş, fazlasıyla. kendisi de farkında yorulduğunun. ama yapamıyor. kendisinin deyimiyle ellerinde pranga, ayakları birbirine bağlanmış, nehir nereye götürürse oraya sürükleniyor.
çoğu zaman hangi kıyıda olduğunu da bilmiyor kendisi. sadece nefes alıyor, hiçbir şeye inanmadan, hiç kimseyi sevmeden ve hiçbir şeyi umursamadan. o aslında bu. şu an olduğu, kendisi. ruhundaki asiliğin kendisi de farkında. hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin kendisini engelleyemeyeceğinin farkında. sadece yorgun. çok yorgun.
saçları hala aynı. gece karası. sadece daha bakımsız. kendisine önem vermiyor. o da benim gibi. ne yaptığını bilmediğinden, kendisiyle tanışmak isteyen insanlara tamah gösteriyor. bu o değil. asla.
aslında olmadığı biri olmaya zorlanmak, insan için en zor olan şey. en zor ve en nefret büyüten şey. içten içe nefret ediyor o. elinden gelse duvarları yumruklayarak parçalayacak, haykıracak ve kendisine susmasını söyleyen ilk insanı öldürecek.
çünkü korkuyor, çünkü sevdiğini sanıyor, çünkü o bir aptal.
gözlerinin feri gitmiş, ama o bu haliyle bile güzel, bu haliyle bile çekici. çünkü bu onun doğası.
****
güne gözbebeklerini açtığında ilk, bırak ben yanında olayım. seninle aynı havayı soluyayım, seni soluyayım. ismini ünleyeyim neşeyle, seveyim seni, parçam ol, canım ol, her şeyim ol! yeter ki ol!
****
hayatımda biri yok. hiç olmadı ve olmayacak da. ben hep hayatımı birine verdim, o biri aldı bir parçamı, ve bir daha hiç geri getirmedi. aynı onun gibi. aynı senin gibi. aynı başkalarının yapacağı gibi.
parçalandı, kırıldı ve bir daha hiç "ol"madı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)