ellerimde sarı bir zarfla döndüm şimdi sana. ne gözlerine bakacak yüzüm, ne de yüzüstü düşmüş hayallerime el verecek mecalim var. vazgeçeli çok oldu o şirret toprakta yeşermekten. çok oldu gözlerimi kapatıp gözlerini görmeyeli. fakat aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, o buzdağı hiç erimiyor. sana ulaşmak için çok yol, çok acı çekmem gerekiyor, tekrar.
kafam atıyor bazen, yazdığın bir şeye ya da çok sevdiğin şarkıların birine denk geliyorum. o an koşup sana gelmek istiyorum. sadece sana. artık gece karası olmayan saçlarını okşamak geliyor içimden. göresim geliyor seni, fotoğrafına bile açıp bakamıyorum. tıpkı şu an olduğu gibi sesini duymak istiyorum, ama sadece istiyorum. sesini duymak bana yetecek çünkü. birkaç saniye sonra aradaki mesafeyi hatırlıyorum. söylenmiş sözleri, çiğnemeyeceğim sözleri hatırlıyorum. pişmanlık çökmüyor üstüme, hayır, bu pişmanlık değil. bu derin bir hüzün. böyle olmaması gerektiğine olan inancımın desteklediği bir hüzün.
artık ne tenimin altın pulları kaldı, ne de avuçlarımda kırmızılar.
ne senin korkularındı beni sana getiren, ne de benim yalnızlığım. iki insanın birlikte olmasının gerekliliği gibiydi. böyle yazılmıştı, böyle olması gerekiyordu. artık sabaha kadar dinleyebileceğim bir şarkı değil neşen. her damlası kendi kahkahammış gibi tanıdığım şarap değil içtiğim.
değişmeyeceğini bildiğim mevsimler gibi hislerim. sabit bir döngü. parmaklıkların arasında müebbet hapis yemiş bir mahkum gibi. ne sen erişebilirsin artık, ne ben...
"git ki ayrılık bulaşmasın kokuma, duymasın rüzgar yağmurun ıslığını. biz böyle tozlu kalalım.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder