29 Haziran 2011 Çarşamba

sarı zarf

ellerimde sarı bir zarfla döndüm şimdi sana. ne gözlerine bakacak yüzüm, ne de yüzüstü düşmüş hayallerime el verecek mecalim var. vazgeçeli çok oldu o şirret toprakta yeşermekten. çok oldu gözlerimi kapatıp gözlerini görmeyeli. fakat aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, o buzdağı hiç erimiyor. sana ulaşmak için çok yol, çok acı çekmem gerekiyor, tekrar.

kafam atıyor bazen, yazdığın bir şeye ya da çok sevdiğin şarkıların birine denk geliyorum. o an koşup sana gelmek istiyorum. sadece sana. artık gece karası olmayan saçlarını okşamak geliyor içimden. göresim geliyor seni, fotoğrafına bile açıp bakamıyorum. tıpkı şu an olduğu gibi sesini duymak istiyorum, ama sadece istiyorum. sesini duymak bana yetecek çünkü. birkaç saniye sonra aradaki mesafeyi hatırlıyorum. söylenmiş sözleri, çiğnemeyeceğim sözleri hatırlıyorum. pişmanlık çökmüyor üstüme, hayır, bu pişmanlık değil. bu derin bir hüzün. böyle olmaması gerektiğine olan inancımın desteklediği bir hüzün.

artık ne tenimin altın pulları kaldı, ne de avuçlarımda kırmızılar.

ne senin korkularındı beni sana getiren, ne de benim yalnızlığım. iki insanın birlikte olmasının gerekliliği gibiydi. böyle yazılmıştı, böyle olması gerekiyordu. artık sabaha kadar dinleyebileceğim bir şarkı değil neşen. her damlası kendi kahkahammış gibi tanıdığım şarap değil içtiğim.

değişmeyeceğini bildiğim mevsimler gibi hislerim. sabit bir döngü. parmaklıkların arasında müebbet hapis yemiş bir mahkum gibi. ne sen erişebilirsin artık, ne ben...

"git ki ayrılık bulaşmasın kokuma, duymasın rüzgar yağmurun ıslığını. biz böyle tozlu kalalım.."

2 Haziran 2011 Perşembe

her şey

yanağındaki gamzenin ağırlığında ezilmiş mutluluğun. gülümsemendeki hüznün katili kim olacak? mümkün müdür hala seni sevmek? duvarlarını yıkıp gül cemalini göstermek mi zor yoksa ellerinle duvarlarını destekleyerek beni geri itmek mi?
fotoğrafına baktım şimdi. çok baktım.
gözlerimi sende bırakıp gittim, kör oldum.

****

hayallerim şu an bir beton kadar ağır. etrafta soğuk karanfiller, yalnızlığın habercisi. soğuk, her şey soğuk. düşüncelerim soğuk. gözlerinin içindeki ferdi beni ayakta tutan. gülümsemendeki katıksız mutluluk ve saçlarındaki ahenk. dans ederdim saçlarınla, bir sevgili gibi, sen beni sevmiyorken. parmak uçlarımdan akardı ruhum sana doğru, sen farketmezdin ve havaya karışmamı seyrederdin.

ne kadar da saçma, ne kadar da çocuktum o zamanlar. ben hep çocuktum, hep yanlıştım ve hep yalnızdım. ney'in ucundan dökülen ezgiler beni sarıp sarmalayıp sana getirdi şimdi. güçsüzlüğümün göstergesi olarak gülmsememi sakladım senden. gözyaşlarım artık akmamaya başladı, o bile beni yalnız bıraktı. bir sen kaldın, bir de senin aşkın. geride kaldı her şey ve geride kaldı gidişinin yarattığı boşlklr.

****

kaybettiğim anılar kadar saf ve güzelsin sen.
hayatı şarap tadında yaşamak gerek bazen. ve böyle bir havada, gül rengi şarap içilmez mi?

sonra dedim ki sana;

yollarım buzlu. sana gelemiyorum. ellerim cebimde, dizlerim acı içinde, ve sen, sen sanki bana yıllarca uzaksın.

baktın bana. gözlerimin içine baktın. kelimeleri ünlerken kastettiğimi bilirdin. niyetimin ne olduğunu bilirdin sen hep.

dedin ki bana;

hani aşk düşe kalka da olsa yaşamaktı? aradaki yılları boşver,ben senin için yaşlanırım. ellerim dudaklarında, nefsini hissediyorum.

baktım.

sadece baktım.

ne çok seviyorum ben seni diye düşündüm.

kirlenmeyen hiçbir şey kalmadı diye düşünürdüm ben hep. hep bir yara almıştır sevgiler, dostluklar.
sende buldum saflığı ben.

ve dedim ki;

kapat gözlerini.
görmesinler aşkı içindeki.
titrek bir ışık gibi koru beni.
ben senin yanındayım.
rüyalarının bekçisi, gündüzdüşlerinin müdavimi, kulağındaki ezgi, dudağndaki name, denizindeki yosunum.
ben her şeyim.
her şey.
her şeyim.