26 Mayıs 2011 Perşembe

sonsuzdan geriye saymak

çok öncelerde, henüz daha sevmenin, aşık olmanın ne olmadığını bildiğim zamanlarda, tek eğlencem kitaplarımdı. her satırını okuyunca büyük bir keyif alır, mutluluğu satırlar olarak tanımlardım. binlerce harf, onlarca öykü ve macera, tek bir duygu: mutluluk. sonraları, düşe kalka öğrendiğim sevmeyi keşfedince, tek bir şey olmadığını anladım mutluluğun. kaynağı tek değildi onun. şimdi çocukluğumu özlüyorum, sadece kitaplarımı okuyup mutlu olmayı, onlarla tatmin olmayı özlüyorum. mutluluğun satırlardan geldiği günlere dönmek istiyorum, satırların arasına saklanmayı değil.

isteklerimin hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini bilmek hevesimi kırıyor, itiraf etmeliyim. ama kimin umrunda? hevesim bile umrumda değil. 7 yaşında nasıl bir insansam, şimdi de öyleyim. miskin, kimine göre fazla rahat, kimine göre en güzelini yapan insanım. takmıyorum her şeyi. hatta hiçbir şey umrumda olmuyor şu sıralar okul dışında. niye olsun ki? belki de önemsenmeye değer bir şey olmadığından hayatımda, bu yüzden umrumda değil. varsın olmasın.

sanırım değiştiğimi benden başka kimse göremiyor. eskisi kadar tezcanlı değilim artık. daha çok düşünen, her adımını tereddütle atan, tüm duygularını saklayan biri oldum çıktım. arkadaşlarım sürekli yaptığım "muzip"likleri görüp "olm çok yavşak adamsın" diyorlar yavşak sözcüğünü asıl manada kullanmayarak. gülüyorum. ne yapayım, ağlayayım mı? onlar da olmasa sıkıntıdan patlardım sanırım. çünkü ben gerçekten çok sıkılıyorum. kendime bir nevi oyun yaratıyorum sıkılmamak için. ben de haklıyım ama, değil mi?

aşktan ya da birilerine bağlı olmaktan kaçtığım tamamiyle yalandır. kendime bile kabul ettiremediğim nedenler var arkasında korkumun. tekrar üzülmeyi göze almak çok mu çocukça? hangi aşk mutlu bitti de biz görmedik? istisnaların varlığını kabul etmek lazım bu noktada tabii. lisede tanışıp evlenen arkadaşlarım da var. keşke her aşk öyle sonlansa diyor insan bu cümleyi yazarken dahi. ama olmuyor. olmuyor işte. olmayınca da zorlamamak lazım.

insanın elleri niye titrer ki? heyecandan mı, yaşlılıktan mı, yoksa bir başka bir şeyden mi? ellerim titriyor. yapacak çok şey, söylenecek çok söz ve karalanacak çok kağıt var, ama ben hiçbirine yetişemiyorum. ince bir tahtayı parmağında dengede tutmaya çalışan çocuklar gibiyim. sağa yönelsem dengem bozuluyor, sola yönelsem dengem bozuluyor. neresinden çeksem hayatı, geriye atıyor beni adımlarım.

ve zülfü livaneli'nin sesi yankılanıyor koca stüdyoda: "ben sevdim eller aldı, niye ben ölmüş müyem?"

biz ölmüşüz ağlayanımız yok be.